1.12.10

Fırtına


Sevgili Del,

Eski dostumuzu bulmak üzere çıktığım yolculukta umutlarım ve azmim
beni yarı yolda bırakmak üzereler. Her geçen gün attığım her adımla biraz
daha sönüyorlar. Duyduğuma göre kısa bir süre önce sirkten uzaklaşmışsın.
Mr. Freeack'ın bu durumdan dolayı üzgün olduğunu sanıyorum.
Umarım sen, kendi arayışlarında benden daha şanslı olursun ve umarım bu
mektup da eline ulaşır.

Kendine dikkat et,
Viktor

Omzundaki karganın siyah tüylerini usulca okşarken gözlerini mektubun satırlarından alıp ufka dikti. Gün doğmak üzereydi. Her zaman sıcak olan kurak toprak şimdi çıplak ayaklarının altında üşümüş yaşlı ve bilge bir kadın gibi uzanmış yatıyordu. Rüzgâr serin dokunuşlarını vadinin üzerinde gezdirirken onun dağılmış dalga dalga saçlarını da okşadı. Düşünceler zihninde dörtnala giden bir sirk konvoyunu andırıyordu. Yorulmuştu, kargaşa onu boğuyordu, omuzları çökmüş gözlerindeki ışıltı sönmüştü. Aldığı nefes sanki ciğerlerine, bedenine hiç ulaşmıyordu, ruhuna değmiyordu.

"Yeryüzünde yürümek zor değil mi?" dedi bir ses ardından, çarpıktı dili. Karga, tok bir sesle çığlık atıp kaçmıştı, toprağa bir kaç kara tüy süzüldü. Hafifçe dönüp baktığında iki büklüm, yaşlı bir kadının tebessüm eden bilge yüzünü gördü. Yaşlı kadın, ağaç dalından bozma değneğine dayanarak ağır adımlarla yanına geldi.
"Yeryüzünde yürümek mi?"
"Evet," dedi yaşlı kadın, "bir Tanrı için."
"Hayır," dedi genç kadın, "ben Tanrı değilim."
Yaşlı kadın ona bakmadı, neredeyse körelmiş gözleri ufka dikiliydi, "Tasarlıyorsun, yaratıyorsun, yoktan var ediyorsun... ve yok ediyorsun. Nesin Tanrı değilsen?"
"Bilmiyorum... ama Tanrı değilim," dedi genç kadın başını eğip ellerine, avuçlarına baktı, "Tanrılar'ın istekleri var. Şımarık çocuklar gibiler. Durmadan bir şeyler istiyorlar, adak, kurban, kan, dualar, tapınmalar, tapınaklar."
"Sen istemiyor musun?"
"Hayır."

Yaşlı kadın yanında dikilen genç kadına çevirdi yüzünü, gri gözleriyle onu süzdü. Rüzgarı dinledi, rüzgarın saç telleri arasından akıp giderken fısıldadığı sırları dinledi. Sonra tekrar ufuktan sırıtan güne döndü yüzünü.
"Peki, ne istiyorsun?"
"Bilmiyorum..."
"Karar vermelisiniz."
"Vermeliyiz?"
Yaşlı kadın tebessüm etti, "çünkü tek değilsin."
Genç kadın ona baktı, hafif bir şaşkınlık vardı yüzünde. Sonra elini başına götürdü, gözlerini tekrar ufka çevirirken yüzünün yarısını kavradı ve gülümsedi, acı bir şekilde.

"İçindeki fırtınalar çok güçlü, onları dindirmek için mi arıyorsun yoksa onları nasıl kullanacağını öğrenmek için mi?"
Genç kadın, yaşlı kadına döndü yüzünü. Hiç bu şekilde düşünmemişti. Aslında nasıl düşündüğünden bile emin değildi. O kadar çok ses vardı ki kafasında.
"Korkuyorsun," dedi yaşlı kadın, "tek başına kafanın içinde, ruhunda, yapayalnız kalmaktan korkuyorsun. Fırtınanın sesinin kesilmesinden korkuyorsun... ve fırtınanın güçlenip seni yok etmesinden."
"Daha ne kadar sürecek," dedi genç kadın, "daha ne kadar devam edecek?"
"Ne?"
"Bu... bu şey... bu..."
"Yolculuk? Arayış? Fırtına?"
Genç kadın omuzlarını kaldırıp indirdi.
"Hep sürecek, asla bitmez. Fırtına asla dinmez, bir yenisi hep çıkar."

Sessizlik içinde rüzgar fısıldadı sadece ve yeni yanmakta olan ateşin çıtırtılarına yarenlik etti. Güneş biraz daha yükselmişti ama ayazın çabuk gitmek gibi bir niyeti yoktu. Yaşlı kadın eğilip ayakları dibinde dolaşan kara tüyleri aldı.
"Gel, ateş hazır," dedi yaşlı kadın. Sırtını doğan güneşe döndü ve bu kurak hiçliğin ortasında kıvılcımlarla dans eden ateşe dikti gözlerini. Halkından son kalanlar ateşin çevresinde yerlerini almaktaydı. Yaşlı kadın ağır adımlarla oraya doğru yöneldiğinde genç olan bir süre durup onu ve ateşi seyretti. Doğan güneşe son bir bakış attıktan sonra o da ateşin çevresine dizilenlere katılmak üzere attı çıplak adımlarını.


---

Bu Cumartesi, 4 Aralık gecesinde saat tik takları 8'i fısıldadığında semalara ufak bir ziyaret yapacağım. Tam bir dönüşten ziyade ufak bir "beni unutmayın" tınısı taşıyacaktır bu ziyaret. Sonra yine, bir süreliğine arayışlarda olacağım.