Kendi dünyalarımızın, düşlerimizin ve kabuslarımızın arasında yaşıyor, ölüyor ve diriliyorduk. Zamanın ve evrenlerin arasında bir birimizden ve kendimizden uzak hayatlarda beden bulduk. Birimizin göz kırpışı diğerinin ömrüydü. Kimi zaman bir orta çağ savaşçısı olduk, kimi zaman bir cadı, demirci, katil, kurtaran, yok eden ve niceleri olduk. Adlarını insan soyunun bilmediği tür ve ırklarda bazen kadındık bazen erkek bazen bilinmeyen bir cins. Bizden o kadar çok vardı ki ve o kadar hiç yoktu ki bizden, bazen kendimizle savaştık, yansımalarımızla ve öteki bizlerle, bazense oturup dost olduk onlarla farklı evrenlerde aynı bedenleri paylaştık.
Benden ne kadar çok var bilmiyorum ama hissediyorum, her gün her dakika yeni bir tane ben doğuyor başka bir düşte, başka bir evrende.
Uzaktım... ama yakındım da. Dünyalarımın köşelerinden uzandım ve onu gözledim. İzledim. Büyüyordu. Benim ve diğerlerinin yokluğunu dolduran hayaletler, onun gizli benlikleri güçlenip hayat bulmuştu. Omzumdan aşağı eğilip onun düşlerini süzen benim hayaletlerim gibi.
İzledim. Kızıl saçları rüzgârda uçuşurken kendini kaybedişini, ölüşünü, dirilişini ve yeniden yükselişini gördüm. Değişimini ve büyümesini izledim.
Şimdi ve burada tüm görkemiyle karşımda dururken, zihinlerimiz bir birinde yankılanıyor ve ben artık biliyorum, küçüğüm büyüdü... ve artık, o benim küçüğüm değil.
"...yes my dear, you are not my little winged anymore. We all have slept so long."