...dance magic, dance...
dance magic, dance...
Saat kulesinin on ikiye yaklaşan kollarını yağmurlu ve puslu geceye rağmen görmek mümkün. Bir asilzadeymiş gibi burun kıvırarak bakıyor ruhu kirlenmiş Londra'ya. Hatırlarımda, gençliğimde paha biçilmez bir yerdi burası. Genç hanım arkadaşlar edinmek için hoş partiler yapılırdı sık sık.
Yaşıtlarımla oturup böyle partilerden ve eski günlerden söz etmek ya da şimdinin rezilliklerine dem vurmak ruhumu sıkıyor artık. Yani eğer olsaydı, muhtemelen sıkardı. Konseyin canı da sıkkın, belli. Kontrolleri ve güçleri yeni doğanlara karşı bir anlam ifade etmiyor. Bu elbette bir anlam ifade etmiyor bana; ama yine de gece inmeden aldıkları karar... Ah, evet... Yaptıkları... Yapmış oldukları o şey kesinlikle beni yakından ilgilendiriyor. Sezgilerim damarlarımı gıdıklıyor adeta, benim kökenime ait olmasa bile, soydaşım, varlığın anlamsız uğraşların getirdiği eğlencemi bozacak gibi.
Her şey bir yana sanırım yaşıtlarımın sabrını taşıran son damla izinsiz yapılan çocuklar oldu. Onları Kirli Kan olarak adlandırdılar ve ölümlü avlarına, avcılık heveslerini gidermeleri için Kirli Kan dediklerinin sığınaklarını gösterdiler. Elbette bu başta... Biraz kendi türüne ihanetmiş gibi görünse de, sanırım yeni doğanların avlanmasına ön ayak olmak bizlerin yeni eğlencesi oldu. Öte yandan ben ölümlüleri hep sevmişimdir. İlginç yaratıklar, özellikle de bizi avlayabileceklerini düşündükleri zamanlar. Gerçi itiraf etmeliyim, yapay güneş ışıkları üretmek oldukça başarılı bir fikir yine de benim gibiler için en fazla birkaç ergenlik sivilcesinden başka işe yaramıyor.
...dance magic, dance...
***
Şunlara bir bakın; ölümlü avcılar... Herhangi bir şey var mı diye üstün teknoloji ürünü aletleriyle geceyi tarıyorlar. Ruhları hiçbir şeyin farkında değil, tıpkı aletleri gibi. Gece yeni başlıyor ve bu gün, gün batarken uyanan tek şey yeni yetme avları değildi, şüphesiz.
Asırlardır kendi türüm için bir masal olarak kabul edildim. Ben ve benim gibiler, bundan gerçekten hiç hoşlanmamıştık. Şimdi, gece yeni başlıyor ve fırtına kapıya dayanmak için birkaç yüzyıl gecikti...
No comments:
Post a Comment