17.9.09

Prologue: Violet N'Mare / Violet Nightmare


Geceler güneşin batışıyla şehre çullandığında uyuyor olmayı ölümlüyken bile gereğinden sıkıcı bulmuş olan beni avutan tek şey, kanı şans eseri bozuk olmayacak birkaç rakibe denk gelme olanağıydı. Eğlencelerim artık keyif vermiyordu, çürümüşlük için türümün adeta kendi damalarına nasılda kustuğunu izliyordum. Yozlaşmış, çürümüş, bitmiş bir toplum.

Yeni doğanların ya da henüz bir iki asırlık olanların güç gösterileri sinek vızıltıları gibiydi. Her köşede bir tanesine rastlamak mümkünken aldıkları cezalarda bir o kadar yumuşaktı. Zavallıcıklar üstünlüklerini taslamak için gizli işler çevirirken, kulağıma çalınan iştah kabartıcı bir dedikoduyu görmezden gelemedim. Bulduklarım pek umduğum gibi olmasa da, O'nun yokluğundan doğan amaçsızlığımın beni daha fazla boğmasını engelleyecek yegâne eğlencem olu verdi bu küçük, dipsiz, kan ve külle sıvanmış Ölüm Çukuru. Türüm kendini avlatmak için yırtınırken, onları parçalıyor ya da kurutuyor oluşuma kim karşı çıkabilir?

Konsey? Hıh, bir grup pörsümüş yürüyen ceset. Ah, hayır. Konsey, kesinlikle benim konseyim değil ve başta onlar varken, ne kanunlar ne de cezalar caydırabilir beni eğlencelerimden. Hareketlerim onları endişelendiriyor, yaptıklarımın sonuçları dehşete düşüyorlar, rahatsızlıklarının ve korkularının kokusunu alabiliyorum. Buradan, bu kafesten... Ölüm Çukuru' nun locasından. Oysa ben hâlâ çok çabuk dehşete düştükleri kanısındayım, henüz hiç bir şey yapmadım üstelik. Eğlenmek için yapmayacağım şey yok. Ah, düzeltiyorum; eğlenmek için yapmayacağım tek bir şey var: o da yeni bir yetme yaratmak.

Avlanmak, avıma dişlerimi geçirmek ve kanın tadını hissetmek anlık bir zevk olalı uzun yıllar geçti. Rakibimin kızıl özü beni güçlendirip adımı daha korkulu fısıltılarla anılmasına sebep olsa da insan sıcaklığı burada olmak için ihtiyaç duyduğum bir başka şey. İşte, o zaman ufak tefek oyunlarım başlıyor. Nabızları arttıkça ve korkuları ölümlü bedenlerini sardıkça tatları daha enfes oluyor. Arka sokaklarda tüneyip, üstlerine atlamak, saldırarak avlamak benim için fazla basit, vasat ve zevksiz, öte yandan aptal cesetlerinden kurtulmaya çalışmak ise daha sıkıcı.

Birçoğunun aksine, güneşin tenime değmesindeki en büyük etkisi onu esmerleştirmesi bu yüzden Londra'yı seviyorum. Londra'yı ve onun puslu, yağmur kokan havasını, gri günlerini. Fazla olmasa da gölgemle birlikte yürüyebiliyor olmak soyuma has bir üstünlük. Bilinmesi saygı kazandırabilir ve beraberinde düşmanlık da. Yine de tehlikeye atmaya değmez, özellikle de çağrılmadan önce. Ayrıca esmer ten kesinlikle saçımla iyi gitmiyor.

***

Değersiz varlıkları ve kanlarıyla Ölüm Çukuru'nun sıvamak için geliyorlar. Genç, tecrübesiz ve heyecanlılar. Tipik ergenler gibi. Hangisi daha eğlenceli karar veremiyorum. Önce bir birlerini öldürmelerini ve bunu başarı sanmaları mı? Yoksa gözlerimin içine baktıklarından yavaşça, acı çekerek küle dönüşeceklerini anladıkları an yüzlerinin aldığı şekil mi?

Onlar kendileri kadar acınası rakiplerinin suratlarını dağıtıp bölgelerini işaretlemeye yeltensinler. Adım, Ölüm Çukuru için yankılanmadan önce belirsiz bir canlılığın damalarıma doluşunu seziyorum. Havadaki değişiklik pusu ve yağmuru bıçak gibi yarıyor. Köklerim, yaşam kaynağım yenilenmiş sanki yüzyıllar sonra yeniden doğmuşum gibi her zamankinden güçlü ve vahşi hissediyorum. Zihnim asırlardır olmadığı kadar berrak ve yeni yetme rakibime yapacağım zalim işkencelerle dolu.

Adımı söylüyorlar, dizlerini titreten adımı. Nefes alıyor olsalardı, onu tuttukları için boğulurlardı. Kafesin kapısı benim için açılıyor, bu gece her zamankinden daha sabırsızım. Haydi, oyun başlasın.

---

Elwnyx ile beraber hazırlanmıştır.

No comments:

Post a Comment