9.1.10

Peri'nin Laneti / The Curse of the Fairy


Boğazı kurumuş, dudakları çatlamıştı. Ateş bürümüştü içini ve dindirmek için içtiği her damla suyu sarsılarak, titreyerek boğulurcasına kusuyordu. Ters giden bir şeyler var, diye düşündü. Haklıydı, lanetlenmişti. O şirin, sevimli yüzüyle ortalıkta pır pır uçuşan peri tarafından hem de. Cadıları ve gerçekleri savunması bu sinir bozucu, güzel yaratıkların gücüne gitmişti. En güçlülerinden biri de asasını kaldırıp savurduğu gibi onu çöl ateşiyle lanetlemişti.

O bir Gezgin'di, diyarlar arasında gidip gelebilen, seçilmişlerden biriydi; ama onun bile kendi dünyasına zaman zaman geri dönmesi gerekliydi. Oysa geçit çok uzaktaydı, görüntüler bulanık ve bedeni şiddeti artan titremeler yüzünden giderek güçsüzleşiyordu. Tek bir seçeneği vardı artık, aynı kapıya ulaşmak. Ayna Şehri' nin kapısı Ayna Kapı, karşısında duranın ya da içinde gezenin dünyasını yansıtırdı. Böylece ebediyetten beri Gezginler için bir sığınak olmuştu.

Her gezginin Ayna Kapı'yı açacak bir anahtarı olurdu, kristal bir anahtar. Gezgin'inde bir tane vardı ama o hınzır periler onu çalmıştı. Neyse ki Kristal Halkı onun dostuydu ve yeni bir anahtar yapmışlardı. Tek sorun kendi ülkelerini terk edemiyor olmalarıydı. Böylece dişini sıkıp kendini toparlamaya çalışan Gezgin, Kristal Vadisine doğru yol aldı. Vadinin yakınlarına geldiğinde halktan birinin gizlice dışarı çıktığını ve yanına geldiğini fark etti. Artık anahtarı vardı. Minnettardı, dostlarına içtenlikle teşekkür etti ve geçide ulaşmak için denizden gelen büyük, beyaz kuşların ardındaki ormana ulaşmak için titreyen dizleri üzerinde tekrar doğruldu.

Büyük, beyaz kuşlar kulak tırmalayan çığlıklarla üzerinde uçuştular. Onu denize sürüp av etmeye çalışsalar da Gezgin sonunda kendini onların ulaşamayacağı, gök delen ağaçların ardına atabildi. Sihirli değnekleriyle onu izleyip, meltemleri esir almaya çalışan Periler'den habersizdi. Yalpalayarak, yarı koşturarak, zaman zaman köklere takılarak sıklaştırdı adımlarını. Dudakları, dili bir tükürük emaresine özlem duruyorlardı. Gözleri yaşarmış, nefesi tıkandıkça tıkanmıştı. Avuçlarında sımsıkı tuttuğu anahtarla geçide varmak için tüm gücüyle atıyordu adımlarını. Kuru dalların hışırtısıyla duraladı ansızın, ormanın büyülü rüzgârları soğuk esiyordu şimdi. Haşin kırbaçlar gibi bedenine çarpıyorlardı. Dizleri boşaldı, nemli toprağa, çürümüş yaprakların içine çöküverdi. Yardım, diye düşündü başı önünde, saçları yere uzanmak istercesine. Titrek, derin bir soluk aldı, huzursuzca. Yardım, diye düşündü tekrar ama düşünceleri şekillenemedi. Cadıların ve Bilgelerin öğrettiği bu yetenek, Peri'nin laneti yüzünden adeta balçıktan bir örümcek ağına takılıp kalmıştı. Diyarın içinden ya da dışından kimse hissetmedi şekillenemeyen düşüncelerini.

Dudaklarına değen sıcak, acı bir suyla uyandı Gezgin. Düşüp kaldığı ormanda değildi, Ayna Şehri'nde ya da kendi evinde de değildi. "İç," dedi bir ses ve Gezgin sıcak, acı suyu tekrar içti. Daha sonra tekrar uyandığında konuşanın bir Kış Cadısı olduğunu fark edecekti. Bilgeler muskalar çivileyip tütsülerle dört bir yanı çevrelemişlerdi Peri'nin Lanetini kırmak için. Çeşitli kurutulmuş ve saklanmış otlardan yapılmış bir çaydı Cadı'nın içirdiği, şifa için ve Gezgin son yudumu da içip bitirdiğinde kadınlar ve erkekler bir çeşit şarkıya başladılar. Sözcükler ve ses tonları zihnin içinde renksel bir armoniyle dönüp duruyor ya da sadece ateşin ve gölgelerin oluşturduğu bulanıklıkla bedeni tekrar uykuya kayıyordu. Teni sıcaktı, dış diyardan gelen biri için fazla sıcak. Kadınlar ve erkekler şarkıya devam etti, ta ki Gezgin onlardan uzaklaşana dek. Cadılardan biri mırıldandı, yakında iyileşecek, ama Gezgin duymadı.

Şimdi, sadece sessizlik vardı. Sıcak, karanlık bir sessizlik.

No comments:

Post a Comment